"Durum şu ki binlerce yıllık dini ittifak çabası devletlerin kendilerini korumak için giriştiği siyasi bir ittifak kadar, yüzlerce yıllık siyasi ittifak çabası ise menfaatlerin ön planda tutulduğu ekonomik ittifak kadar başarılı olamamaktadır."
Bundan yaklaşık bin yıl önce teolojik
tartışmalar ardından birbirini aforoz eden doğu ve batı kiliseleri, daha sonraki birçok ittifak çabalarına
rağmen yine de bunu gerçekleştirememiştir. Papa’nın son Türkiye ziyaretinde bu
çağrıyı yenilemesi, bin yıllık ayrılıklarına son verme ümidinin hala var
olduğunu göstermektedir.
Teolojik bir zeminde birleşemeyen
Hristiyan dünyası 2. Dünya savaşı sonrası yaşanan hadiseler karşısında ortak
tehlikeye karşı ekonomik ittifak adımları atmayı başarmıştır..
Dante, Victor Hugo gibi yazarlar bir asır
öncesinden Avrupa Birleşik Devletleri kavramlarını kullanarak önce siyasal sonra ekonomik bir birlik
kurulması gerektiğini savundular. Fakat savaş sonrası gelişen olaylar
düşünülenin aksine önce ekonomik daha sonra siyasi bir birlik kurulmasını
gerektirecekti.
Avrupa devletlerinin bazılarını harabeye
çeviren bu savaştan sonra yeni bir savaşın çıkmaması için kömür ve çelik gibi
iki önemli savaş malzemesinin bir elde toplanması ve uluslar üstü bir organın sorumluluğuna
bırakılması savunuldu.
İlk olarak Almanya ve Fransa bu kaynakları birleştirmek için adım attı.
Diğer ülkeler de onlara katılarak 1951 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu
kuruldu. Böylece toplam altı batı ülkesinde kömür çelik ile ilgili alınan
kararlar, bağımsız ve devletler üstü bir kuruma yani yüksek bir otoriteye
devredilmiş oldu.
O dönemin Fransa Dışişleri Bakanı’nın da
dediği gibi Avrupa bir kerede, bir tek plana göre değil de birlikteliğin oluşturulmasını
sağlayacak somut başarılar üzerine inşa edilebilecekti. Ekonomik birlik yolunda
ilk adım sayılan kömür ve çelik ittifakındaki başarı Avrupa ülkelerinde
bütünleşmeyi daha da ileriye götürme arzusu doğurdu ve 1957 tarihinde günümüzdeki
Avrupa Birliği’nin temellerini atan Avrupa Ekonomik Topluluğu kuruldu.
Nihai hedefi siyasi bütünlüğe ulaşmak olan bu anlaşmayla ekonomik
dengeyi sağlamak maksadıyla ülkeler arasında gümrük birliği ve ortak pazar kurulması
öngörülür..Bu vesileyle devletlerarası ilişkiler daha çok geliştirilecektir.
Sonraki yıllarda birkaç yan örgüt daha kurularak hepsi 1965’de Avrupa Topluluğu
adıyla tek bir çatı altında toplanmıştır. Bu isim 1993’te yapılan Maastricht
adlı bir anlaşmayla Avrupa Birliği adını almıştır. Bu anlaşma sonucunda yeni
hukuki yapı ve düzenlemelerle topluluk sadece ekonomik birlik olarak kalmayıp siyasi bir birliğe geçme yetkisi kazanmıştır.
Tüm bu süreç bir anda değil de 46 yılda ancak gerçekleşebilmiştir..
Kuruluşundan itibaren gösterdiği başarılı gelişim
başlangıçta Avrupa topluluğuna girmek istemeyen ülkelerin, daha sonra üyelik başvurularında
bulunmalarına yol açmış, şu an itibarıyla Avrupa Birliği’ne üye devletlerin sayısı
28’e, nüfusu ise 500 milyon üzerine yükselmiştir.
Tüm bu zorlu süreç dünyanın en büyük ekonomik ve siyasi ortaklığını
doğurmuştur. Bu birlikteliğin oluşturduğu güç ve yaşadıkları tecrübe İslam
devletlerini her ne kadar ittifak hamleleri için ümitlendirmiş olsa da ortak
tehlikeye karşı ortak hareket edilemediği, bazı egemenlik haklarının kullanımı uluslar üstü bir organa bırakma gibi stratejik fedakarlıklarda bulunulmadığı ve
devletler arası daha sıkı bir ilişki oluşturacak ortak pazarlar kurulamadığı için
böyle bir birliktelik maalesef ki gerçekleştirilememiştir.
Anlaşılan o ki bir ittifak söz konusu olduğunda inanç ve manevi değerler
ekonomik menfaatler kadar etkili olamamaktadır. Bundandır ki binlerce yıllık
dini ittifak çabası devletlerin kendilerini korumak için giriştiği siyasi bir
ittifak kadar, yüzlerce yıllık siyasi ittifak çabası ise menfaatlerin ön planda
tutulduğu ekonomik ittifak kadar başarılı olamamaktadır.
e-hoca ELKOCA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder